TURK ISLAM

Yeniden Türk Yeniden Müslüman

Şiiler neden beş vakit namazı üç vakitte kılmaktadırlar?

Posted by dinturk Ocak 20, 2013

Şiiler neden beş vakit namazı üç vakitte kılmaktadırlar?

Şiiler de namaz kaç vakit?

İran Ayetullahına bağlı Ehli Beyt Haber Ajansının bu konuda ki açıklamasını paylaşıyoruz.Konuya ilişkin cevabi metni daha sonra ekleyeceğiz inşallah.

abna

___________________________________________________________________

Şia’da namaz

Cevap: İlk önce konunun anlaşılması için fakihlerin bu konudaki görüşlerini hatırlatmak gerekir:

1- Bütün islami gruplar bu konuda Arefe’de öğle ve ikindi namazını bir vakitte birlikte ve arasını ayırmaksızın eda edilebileceği hususunda görüş birliği içindedirler. Muzdelife’de de akşam ve yatsı namazını akşam namazı vaktinde kılmak caizdir.

 

2- Hanefiler şöyle diyor: Öğlen ve ikindi namazlarını bir vakitte, akşam ve yatsı namazını da bir vakitte kılmak sadece Arefe ve Muzdelife’de caizdir. Diğer yerlerde ise bir arada kılmamak gerekir.

3- Hanbeliler, Malikiler ve Şafiiler ise şöyle diyor: “Öğlen ve ikindi namazını veya akşam ve yatsı namazını belli bir vakitte bir arada kılmak bu adı geçen iki yer dışında yolculuk halinde de caizdir. Bu gruplardan bazısı da iki namazı bir vakitte kılmayı, yağmurun yağması, namaz kılan kimsenin hastalığı ve düşmandan korkması gibi zaruret durumlarında caiz görmektedirler. [1]

4- Şia mezhebi ise öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazının bir özel vakti ve bir de ortak vakti olduğuna inanmaktadır:

a-Öğlen namazının özel vakti, şer’i öğlen vaktinden (zeval vaktinden) başlamakta ve dört rekat namaz kılınabilecek bir vakte kadar sürmektedir. Bu belli müddet zarfında sadece öğlen namazı kılınabilir.

b-İkindi namazının özel vakti ise o vakitten (dört rekat öğlen namazı müddetinden güneş batımına kadar, sadece ikinci vaktini kılabileceği bir müddete kadardır.

c-Öğlen ve ikindi namazının ortak vakti ise, öğlen namazının özel vaktinden ikindi vaktinin özel vaktinin başlangıcına kadardır.

Şia burada bütün bu ortak vakit müddetince öğlen ve ikindi namazını birlikte ve arasını ayırmaksızın kılınabileceğidir. Ama Ehli sünnet şer’i öğlenin (zeval vaktinin) başlangıcından her şeyin gölgesinin kendi boyu ölçüsünce uzadığı zamana kadarlık süreyi öğlen namazına ayrılmaktadır ve onlara göre ikindi namazı bu müddet zarfında kılınmamalıdır. Ondan sonra da güneş batıncaya dek ikindi vaktine özgüdür. Öğlen vaktini o vakitte kılmak doğru değildir.

d-Akşam namazının özel vakti şer’i grubun başlangıcından üç rekat kılına bilecek zaman müddetincedir. Bu sınırlı müddet zarfında sadece akşam namazını kılmak mümkündür.

e-Yatsı namazının özel vakti ise o vakitten (üç rekat kılınabilecek vakitten sonra) şer’i gece yarısına kadar akşam namazını kılmaya fırsat olacak miktarıncadır. Bu kısa müddet zarfında ise, sadece yatsı namazını kılabiliriz.

f-Akşam ve yatsı namazının ortak vakitleri ise, akşam namazının özel vaktinin sonundan, yatsı namazının özel vaktinin başlangıcına kadar devam etmektedir.

Şianın inandığı esasa göre bu ortak müddet süresince akşam ve yatsı namazını da hiçbir aralık vermeksizin kılmak da mümkündür. Ama Ehl-i Sünnet şöyle diyor: Gurup vaktinin başlangıcından, batıdan şafağın zevaline kadar akşam namazına özgüdür. Yatsı namazını bu müddette kılmamak gerekir. Batıdan şafakın zevalinden şer’i gece yarısına kadar ise, yatsı namazına özgüdür ve akşam namazını bu vakitte kılmak doğru değildir.

Sonuç şudur ki şianın görüşüne göre şer’i öğlen vakti girdikten sonra öğlen namazını kılabilir, hemen ardından da ikindi namazını kılabiliriz veya ikindi namazını özel vaktinin başlangıcına kadar erteleyebiliriz. Böylece öğle vaktini ikindi namazına has vakit girmeden kılabilir ve sonra da ikindi namazını eda edebiliriz. Böylece öğlen ve ikindi namazının aralarını birleştirmiş oluruz. Elbette öğlen namazını zevalden sonra ve ikindi namazını da her şeyin gölgesinin kendisi miktarınca olduğu zaman eda etmek müstahaptır. Hakeza şer’i gurup vakti gelince de akşam namazını kılabilir ve hemen ardından da yatsı namazını kılabiliriz veya akşam namazını, yatsı namazının özel vaktinin yakınına kadar erteleyebiliriz ve böylece akşam namazını yatsı namazının öğlen vakti girmeden eda edebiliriz ve ardından da yatsı namazını kılmaya koyuluruz. Böylece akşam ve yatsı namazını bir arada kılmış oluruz. Gerçi akşam namazını şer’i guruptan sonra ve yatsı namazını da batı tarafından şafağın kızıllığın zevalinden sonra kılmak müstehaptır.

Şianın görüşü işte budur. Lakin Ehl-i Sünnet öğle ve ikindi namazları ile akşam ve yatsı namazlarını mutlak şekilde her yerde ve her şekilde bir arada kılmayı caiz görmemektedir. Dolayısıyla da burada tartışılan konu iki namazı her zaman ve her yerde, her iki namazı birinin vaktinde kılmaktır. Tıpkı iki namazı Arefe ve Müzdelife’de bir arada kılmak gibi.

5- Bütün Müslümanlar Peygamber-i Ekrem’in iki namazı bir arada kıldığı hususunda görüş birliği içindedir. Ama bu rivayetin tefsiri hususunda iki görüş vardır.

a-Şia şöyle diyor: Maksat öğlen namazının ilk vakitlerinde öğle namazı kılındıktan sonra ikindi namazının kılınması ve aynı şekilde akşam namazının ilk vakitlerinde akşam namazı kılındıktan sonra da yatsı namazının kılınmasıdır. Bu konunun zaman mekan veya belli şartlara bağlılığı söz konusu değildir. Her yerde ve her zaman caizdir.

b-Diğerleri ise şöyle diyor: “Rivayetten maksat, öğlen namazını vaktinin sonunda, ikinci namazını da vaktinin evvelinde kılmaktır. Aynı şekilde akşam namazını vaktin sonunda, yatsı namazını da vaktin başında eda etmektir.

Şimdi konunun anlaşılması için konunun rivayetlerini ele alalım ve de bu hadislerden maksadın şianın dediği, yani iki namazı, iki namazdan birinin vaktinde kılmak olduğunu, birini vaktin sonunda diğerini de vaktin evvelinde kılmanın kastedilmediğini ispat edelim:

 

İşte rivayetler:

1- Hanbeli mezhebinin kurucusu olan Ahmet b. Hanbel, kendi müsnedinde Cabir b. Zeyd’den şöyle rivayet etmektedir: Cabir b. Zeyd şöyle diyor: İbn-i Abbas’dan şöyle dediğini işittim: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ile sekiz rekatı (öğle ve ikindi namazlarını) birlikte ve yedi rekat namazı da (akşam ve yatsı namazını da) bir arada kıldım.” Ben (Cabir b. Zeyd) Ebu Şe’sa’ya şöyle dedim: “Ben Allah Resulü’nün öğle namazını ertelediğini ikindi rekatını da daha önce kıldığını düşünüyorum. Aynı şekilde de akşam namazını ertelemiş ve yatsı namazını erken kılmıştır.” Ebu Şe’sa şöyle dedi: “Ben de böyle düşünüyorum.” Bu rivayet açık bir şekilde Peygamber-i Ekrem’in öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazını bir arada, ara vermeksizin kıldığını açıklığa kavuşmaktadır. [2]

2- Ahmet b. Hanbel Abdullah b. Şakik’ten şu rivayeti nakletmektedir: İbn-i Abbas ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar bize bir konuşma yaptı. Yıldızlar ortaya çıktı. İnsanlar namaz için seslendiler. Bu arada Beni Tamim kabilesinden birisi habire namaz kelimesini tekrar etti (namaz vaktinin geldiğini sık sık tekrarladı). Bunun üzerine İbn-i Abbas öfkelenerek şöyle dedi: “Sen Peygamber’in sünnetini bana öğretmek mi istiyorsun. Ben Allah Resulü’nün öğle ile ikindi namazını ve aynı şekilde akşam ile yatsı namazını bir arada kıldığına şahit ve tanık oldum.”

Abdullah şöyle diyor: “Bu konuda benim için bir şüphe ortaya çıktı. Dolayısıyla da Ebu Hureyre ile görüşünce kendisine bu konuyu sordum. O da İbn-i Abbas’ın bu sözünü teyit etti.” [3]

Bu hadiste Abdullah b. Abbas ve Ebu Hureyre Peygamber’in öğle namazı ile ikindi namazını ve aynı şekilde akşam namazıyla yatsı namazını bir arada kıldığına ve İbn-i Abbas’ın da Peygamber’in sünnetine uyduğuna tanıklık etmektedir.

3- Maliki mezhebinin kurucusu Malik b. Enes Muvatta adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Allah Resulü (s.a.a) düşman korkusu veya yolculuk olmaksızın öğlen ve ikindi namazını birlikte kılıyor, akşam ve ikindi namazını da bir arada eda ediyordu. [4]

4- Malik b. Enes Muaz b. Cebel’den şöyle rivayet etmektedir: “Allah Resulü, öğlen ve ikindi ile akşam ve yatsı namazını bir arada kılardı.” [5]

5- Malik b. Enes Nafi’den ve o da Abdullah b. Ömer’den şöyle rivayet etmektedir: “Allah Resulü (s.a.a) yolculuk için acele ettiğinde, akşam ve yatsı namazını birlikte kılardı.” [6]

6- Malik b. Enes Ebu Hureyre’den şöyle rivayet etmektedir: “Peygamber-i Ekrem Tebük yolunda öğle ve ikindi namazını birlikte kılardı.” [7]

7- Malik b. Enes Muvatta adlı kitabında, Nafi’den şöyle rivayet etmektedir: “Emirler akşam ve yatsı namazını yağmurlu havada bir arada kıldığı zaman Abdullah b. Ömer de her iki namazı bir arada eda ediyordu.” [8]

8- Malik b. Enes, Ali b. Hüseyin’den naklen şöyle yazmaktadır: “Peygamber gündüz yolculuğa çıkmak istediğinde öğle ve ikindi namazını birlikte eda ediyordu. Gece bir yolu katetmek istediğinde de akşam ve yatsı namazını bir arada eda ediyordu.” [9]

9- Muhammed Zerkani Muvatta’nın şerhinde Ebi Şe’sa’da şöyle rivayet etmektedir: “Abdullah b. Abbas, Basra şehrinde öğlen ve ikindi namazını birlikte kıldı ve arasını ayırmadı. Akşam ve yatsı namazını da birlikte eda etti ve arasını ayırmadı.” [10]

10- Zerkani Taberani’den ve o da İbn-i Mes’ud’dan şöyle rivayet etmektedir: “Peygamber-i Ekrem, öğle ve ikindi namazını birlikte kıldı. Akşam ve yatsı namazını da birlikte kıldı. Bu hususta kendisine sorulunca da şöyle buyurdu: “Böylece ümmetim sıkıntı ve zorluğa düşmesin.” [11]

10- Haccac, Ebu Zübeyr vasıtasıyla Said b. Cubeyr’den, O da Abdullah b. Abbas’dan şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber, Medine-i Münevvere’de hiçbir düşman korkusu ve yolculuk durumu olmaksızın öğlen ve ikindi namazını bir arada kıldı.” [12]

Daha sonra İbn-i Abbas Peygamber’in bu işten maksadı hususunda şöyle demektedir: “Zira Peygamber ümmetinden hiç kimsenin zahmete ve sıkıntıya düşmesini istemiyordu.” [13]

12- Müslim kendi Sahihinde, Said b. Cubeyr’den ve o da İbn-i Abbas’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Peygamber-i Ekrem, Medine-i Münevvere’de öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazını bir arada kıldı. Oysa hiçbir korku ve yağmur da söz konusu değildi.” [14]

Daha sonra Said b. Cübeyr şöyle diyor: “İbn-i Abbas’a şöyle sordum: “Neden Peygamber namazı böyle kıldı?” İbn-i Abbas şöyle dedi: “Zira ümmetinden hiç kimsenin zahmet ve sıkıntıya düşmesini istemiyordu.”[15]

13- Ebu Abdillah Buhari, Bab-u Ta’hir’iz-Zohr il’el-Esr (öğle namazını ikindiye kadar ertelemek), bölüm başlığı da öğle namazının ertelenebileceğini ve ikindi vaktinde iki namazın bir arada kılınabileceğinin kanıtıdır. Nitekim Buhari bu babda şu rivayeti nakletmektedir: “Şüphesiz Peygamber (s.a.a) yedi rekat (akşam ve yatsı) ve sekiz rekat (öğle ve ikindi namazı) Medine’de kıldı.” [16]

Bu rivayetten de açıkça anlaşıldığı üzere sadece öğle namazını erteleyip ikindi vaktinde kılmak değil, önceki delillerden istifade edildiği üzere Peygamber-i Ekrem’e tabi olarak akşam namazı da ertelenebilir ve yatsı namazının vaktinde bir arada kılınabilir.

14- Buhari bu yüzden Sahih’inin başka bir yerinde şöyle diyor: “Abdullah b. Ömer, Ebu Eyyub Ensari ve Abdullah b. Abbas şöyle demişlerdir: “Peygamber, akşam ve yatsı namazını birlikte (ara vermeksizin) kılmıştır.” [17]

15- Müslim b. Haccac kendi sahihinde şöyle yazmaktadır: “Adamın birisi İbn-i Abbas’a, “namaz” dedi. İbn-i Abbas bir şey demedi. O yeniden, “namaz” dedi. İbn-i Abbas yine sustu. O şahıs yeniden, “namaz dedi” İbn-i Abbas yine bir şey demedi. Dördüncü defa “namaz” deyince İbn-i Abbas şöyle dedi: “Annesi olmayasıca! Sen bana namazı öğretmek mi istiyorsun? Oysa biz Peygamber ile iki namazı bir araya topladık ve her ikisini birlikte kıldık.” [18]

16- Müslim şöyle rivayet etmiştir: “Peygamber-i Ekrem, Tebük gazvesi yolculuğunda namazları bir arada kıldı. Öğle ve ikindi namazıyla, akşam ve yatsı namazını bir araya topladı.” Said b. Cübeyr şöyle diyor: “İbn-i Abbas’a bunun sebebini sorunca şöyle dedi: “Peygamber ümmetinden hiç kimsenin sıkıntıya düşmesini istemedi.” [19]

17- Müslim b. Haccac Muaz’ın dilinden şöyle rivayet etmektedir: “Tebük savaşına Peygamber-i Ekrem ile birlikte çıktık. Peygamber öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazını birlikte kıldı.” [20]

18- Malik b. Enes Muvatta adlı kitabında şöyle yazmaktadır: “İbn-i Şehab Salim b. Abdullah’a şöyle sordu: “Öğle ve ikindi namazı yolculuk esnasında bir arada kılınılabilir mi?” O şöyle dedi: “Evet hiçbir sakıncası yoktur. Sen Arefe günü insanların (iki namazı bir arada kıldığını) görmüyor musun?” [21]

Hatırlatılması gerekir ki Müslümanlar Arefe günü Arafat’da öğle ve ikindi namazının bir arada kılınmasını ve her ikisini öğlen vakti, ara vermeksizin eda edilmesini caiz görmektedirler. Burada Said b. Abdullah şöyle diyor: “İnsanlar Arefe’de her iki namazı bir arada kıldığı gibi Arefe dışında da iki namazı bir arada kılabilir.”

19- Muttaki Hindi, Kenz’ul-Ummal adlı kitabında şöyle diyor: “Abdullah b. Ömer şöyle diyor: “Peygamber-i Ekrem ikamet halindeyken ve yolculukta değilken öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazını birlikte kıldı.” Daha sonra bir şahıs İbn-i Ömer’e şöyle sordu: “Peygamber neden böyle davrandı?” O şöyle cevap verdi: “Ümmetinden iki namazı bir arada kılmak isteyen birisi sıkıntıya düşmesin diye.” [22]

Hakeza Kenz’ul-Ummal’da şöyle okumaktayız: “Peygamber (s.a.a) öğle ve ikindi namazını bir ezan ve iki kamet ile bir araya topladı.” [23]

21- Hakeza Kenz’ul-Ummal’da şöyle rivayet edilmiştir: “Cabir b. Abdullah şöyle diyor: “Peygamber-i Ekrem Mekke’deyken, güneş battı ve Peygamber Serf [24] bölgesine ulaşınca, akşam ve yatsı namazını birlikte kıldı. [25]

22- Kenz’ul-Ummal İbn-i Abbas’dan şöyle nakletmektedir: “Peygamber-i Ekrem, Medine-i Münevvere’de öğle ve ikindi ile, akşam ve yatsı namazlarını bir arada kıldı. Oysa ne sefer halindeydi ve ne de yağmur yağıyordu.” Ravi şöyle diyor: “İbn-i Abbas’a şöyle sordum: “Peygamber neden iki nmamazı bir arada kıldı?” İbn-i Abbas şöyle cevap verdi: “Zira Peygamber ümmetinin davranışlarında bir genişleme ve kolaylık olsun istiyordu.” [26]

Sonuç:

Burada zikredilen rivayetler ışığında şimdi de şianın bakış açısı esasınca iki namazı bir arada kılmanın sıhhatine tanıklık eden bu açık delillerin genel bir değerlendirmesini yapalım:

1- İki namazın bir vakitte kılınması, sıkıntıdan kurtarmak ve işi kolaylaştırmak içindir.

Rivayetlerin bir çoğu şu gerçeğe tanıklık etmektedir ki eğer, öğlen ve ikindi veya akşam ve yatsı namazının bir arada kılınması caiz olmazsa, bu Müslümanların işleri hususunda meşakkate sebep olur ve bu yüzden de Peygamber Müslümanların işinde bir tür kolaylık ve genişlik sağlamak için iki namazın bir vakitte kılınmasını caiz görmüşlerdir. Bu hususta onuncu, onaltıncı, on dokuzuncu ve yirmi ikinci hadislere müracaat ediniz.

Açıkça bilindiği üzere eğer mezkur rivayetlerden maksat, Ehli sünnetin dediği gibi öğlen ve ikindi namazını vaktin en sonunda (her şeyin gölgesinin kendisi kadar olduğu bir zamana yakın olacak şekilde) ertelenmesi, ikindi namazını da vaktinde kılınması böylece her iki namazın birlikte ve hem de kendi vakti çerçevesinde kılınması olsaydı, böyle bir şey kolaylık sebebi olmamakla kalmaz, hatta daha çok zahmete ve meşakkate sebep olurdu. Oysa iki namazı bir arada kılmaktan maksat işlerde kolaylık sağlamaktır.

Bu beyan üzere açıkça anlaşıldığı gibi maksat, iki namazı aralarındaki ortak vakit boyunca, örneğin mezkur vaktin evvelinde ve sonunda eda etmektir, birini namaz vaktinin sonunda diğerini ise vaktinin başlangıcında eda etmek değil.

2- Arefe’de İki Namazı Bir Arada Kılmak, Aslında İki Namazın Nasıl Bir Arada Kılınacağının Niteliğini Beyan Etmektedir

Bütün İslami gruplar, öğlen ve ikindi namazının bir vakitte Arefe’de kılınmasını caiz bilmektedirler. [27]Öte yandan bazı mezkur rivayetler de şu anlama tanıklık etmektedir ki başka yerlerde iki namazı bir arada kılmak da tıpkı Müzdelife de iki namazı bir arada kılmak gibidir ve bu açıdan Arefe günüyle diğer günler ve Arafat topraklarıyla diğer topraklar arasında hiçbir farklılık söz konusu değildir. Bu hususta on sekizinci hadise müracaat ediniz.

O halde Arefe’de öğlen ve ikindi vaktini bütün Müslümanların görüş birliği esasınca bir arada kılmak, mümkün olduğu gibi, Arefe dışında da söz konusu iki namazı bir arada kılmak caizdir.

3- Yolculukta İki Namazın Bir Arada Kılınış Şekli De İki Namazı Bir Arada Kılmanın Niteliğini Beyan Etmektedir

Bir taraftan Hanbeli, Maliki ve Şafii fakihler iki namazın yolculukla bir arada kılınmasını caiz görmüşlerdir ve öte yandan da söz konusu rivayetler bu konuda yolculuk ile hazer (vatan ve ikamet hali) arasında hiçbir farklılığın olmadığını açıkça beyan etmektedir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) de hem yolculukta, hem de hazer de (ikamet ve vatan halinde) iki namazı bir arada kılıyordu.

Bu konuda üçüncü, on birinci, on üçüncü, on dokuzuncu ve yirminci hadise müracaat ediniz. Bu esas üzere iki namazın bir arada yolculuk halinde kılınması (şianın dediği gibi) caiz olduğu gibi hazer halinde de (ikamet halinde de) caizdir.

4- Mecburiyet Halinde İki Namazı Bir Arada Kılma Şekli İrade ve İstek Halinde De İki Namazı Bir Arada Kılmanın Niteliğini Beyan Etmektedir

Sihah ve Müsned’de yer alan sayısız rivayetler Peygamber-i Ekrem’in ve ashabının yağmur yağma, düşmandan korkma ve hastalık hali gibi mecburi durumlarda iki namazı (şianın dediği gibi) birlikte ve bir vakitte eda etmişlerdir. Bu yüzden farklı İslami grupların fakihleri bazı zaruri haletlerde bunun caiz olduğuna fetva vermişlerdir. Oysa söz konusu rivayetler bu açıdan mecburiyet ile irade haletinin birbirinden farklı olmadığını açıkça beyan etmektedir. Peygamber-i Ekrem, yağmur ve düşman korkusu olmadığı durumda da iki namazı bir arada kılıyordu. Bu konuda üçüncü, on birinci, on ikinci ve yirmi ikinci hadislere müracaat ediniz.

5- Peygamber’in Ashabının Davranışı da İki Namazın Bir Arada Kılınış Niteliğini Beyan Etmektedir

Söz konusu rivayetler arasında Peygamber’in bir çok ashabının iki namazı bir vakitte ve birlikte eda ettiği gösteren bir nükteye rastlamaktayız. Nitekim Abdullah İbn-i Abbas akşam namazını hava kararınca ve yıldızlar belirinceye kadar erteliyor. Her ne kadar diğerleri kendisine namazı hatırlattıysa da onlara itina etmemiş ve sonunda akşam ve yatsı namazını gece bir miktar geçtikten sonra birlikte kılmış ve itiraz edenlere şöyle cevap vermiştir: “Ben Peygamber’in de böyle namaz kıldığına şahit oldum.” Ebu Hureyre de İbn-i Abbas’ın bu sözünü teyit etmiştir. Bu konuda ikinci, yedinci, dokuzuncu ve on beşinci hadislere müracaat ediniz.

Mezkur rivayetler ışığında İbn-i Abbas’ın şianın dediği gibi iki namazı birinin vaktinde kıldığı hususunda hiçbir şüphe kalmamaktadır.

6- Peygamber (s.a.a) Sireti İki Namazın Bir Arada Kılınış Metodunu Beyan Etmektedir

Yirmi birinci hadisten de açıkça anlaşıldığı üzere Peygamber akşam olunca henüz Mekke’de idiler ve akşam namazını Mekke’nin dokuz mil ötesindeki Serf bölgesinde kılıncaya kadar ertelemiştir. Sonra da akşam ve yatsı namazını aynı anda eda etmiştir. Oysa açıkça bilindiği üzere eğer Peygamber Akşam namazının başında Mekke’den hareket etmişse eski nakli araçlara teveccühen serf bölgesine ulaşıncaya kadar gecenin bir bölümünün geçmiş olması gerekir. Bu yüzden Peygamber, akşam ve yatsı namazını vaktinde birlikte eda etmiştir.

Tümü Ehl-i Sünnetin müsnet, Sihah ve hadis kaynaklarından nakledilen bütün bu rivayetlerden de anlaşıldığı üzere şianın öğle ve ikindi namazı ile akşam ve yatsı namazını bir vakitte söylendiği şeklinde bütün şartlarda, mekanlarda kılınabilecek bir genellikte, kılınmasının caiz olduğunu ispat etmektedir.

 

 

ABNA.İR

 


[1] el-Fıkh Ele’l-Mezahib’il-Erbe’e, Kitab’us-Selat, el-Cem’ Beyne’s-Selateyn Tekdim’en ve Te’hiren’den iktibas ile.

[2] Müsned-i Ahmet b. Hanbel, c. 1, s. 221

[3] Müsned-i Ahmet, c. 1, s. 251

[4] Muvatta-i Malik, Kitab’us-Salat, Üçüncü baskı, Beyrut, s. 125, 178. hadis; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 151, Beyrut baskısı, Bab’ul-Cem’e Beyn’es-Selateyn fi’l-Hezer

[5] Mevatta-i Malik, Kitab’us-Salat, s. 134, 176. hadis, Üçüncü baskı, Beyrut, H. 1403; Sahih-i Müslim, Mısır baskısı, c. 2, s. 152

[6] Muvatta-i Malik, Kitab’us-Salat, Üçüncü baskı, Beyrut, s. 125, 177. hadis

[7] Muvatta-i Malik, Kitab’us-Salat, s. 124, 175. hadis

[8] a. g. e. s. 125, 179. hadis

[9] a. g. e. s. 125, 181. hadis

[10] Zerkani’nin Muvatta-i Malik kitabına yazdığı şerh, Mısır baskısı, c. 1, Bab’ul-Cem’e Beyn’es-Selateyn fi’s-Sefer-i ve’l-Hezer, s. 194

[11] a. g. e. , s. 194

[12] Sahnih-i Müslim, c. 2, Mısır baskısı, s. 151, Bab’ul-Cem’e Beyn’es-Selateyn fi’l-Hezer

[13] a. g. e. , Mezkur hadisin altında

[14] a. g. e, s. 152

[15] a. g. e. , s. 152, mezkur hadisin altında

[16] a. g. e.

[17] SDahih-i Buhari, c. 1, Kitab’us-Salat, Bab-u Zikr’il-İşa, s. 113, Mısır Baskısı, H. 1414

[18] Sahih-i Müslim, c. 1, s. 153, Bab’ul-Cem’e Beyn’es-Selateyn fi’l-Hezer

[19] Sahih-i Müslim, c. 2, s. 151, Mısır baskısı

[20] a. g. e. s. 152

[21] Muvatta-i Malik, Üçüncü baskı, Beyrut, s. 125, 180. hadis

[22] Kenz’ul-Ummal, Kitab’us-Salat, el-Bab’ur-Rabi’ fi Selat’il-Musafir, Bab-u Cem’, c. 8, s. 246; Birinci baskı, Haleb, H. 1391

[23] Kenz’ul-Ummal, Kitab’us-Salat, el-Bab’ur-Rabi’ fi Selat’il-Musafir, Bab-u Cem’, c. 8, s. 247; Birinci baskı, Haleb

[24] Serf, Mekke’nin dokuz mil ötesinde bulunan bir bölgedir. (Kenz’ul-Ummal, mezkur hadisin altında zikretilmiştir. )

[25] a. g. e.

[26] Kenz’ul-Ummal, Kitab’us-Salat, el-Bab’ur-Rabi’, Bab-u Cem’, c. 8

[27] Ale’l-Mezahib’îl-Erbe’e, Kitab’us-Salat, el-Cem’e Beyn’es-Selateyn, Tekdimen ve te’hrin

Yorum bırakın